SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

ZEKAT BAHSİ

<< 1072 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

167 - (1072) حدثني عبدالله بن محمد بن أسماء الضبعي. حدثنا جويرية عن مالك، عن الزهري ؛ أن عبدالله بن نوفل بن الحارث ابن عبدالمطلب حدثه ؛ أن عبدالمطلب بن ربيعة بن الحارث حدثه قال:

 اجتمع ربيعة بن الحارث والعباس بن عبدالمطلب. فقالا: والله  ! لو بعثنا هذين الغلامين (قالا لي وللفضل بن عباس) إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم  فكلماه، فأمرهما على هذه الصدقات ، فأديا ما يؤدي الناس، وأصاب مما يصيب ؟ الناس قال: فبينما هما في ذلك جاء علي بن أبي طالب. فوقف عليهما. فذكرا له  ذلك. وقال علي بن أبي طالب: لاتفعلا. فوالله ؟  ما هو بفاعل. فانتحاه ربيعة ابن الحارث فقال: والله، ماتصنع هذا إلا نفاسة منك علينا. فوالله ؟ لقد نلت صهر رسول الله صلى الله عليه وسلم فما نفسناه عليك. قال علي أرسلوهما فانطلقا. وإضطجع علي. قال: فلما صلى رسول الله صلى الله عليه وسلم الظهر سبقناه إلى الحجرة. فقمنا عندها. حتى جاء فأخذ بآذاننا. ثم قال: "إخرجا ماتصرّران" ثم دخل ودخلنا عليه. وهو يومئذ عند زينب بنت جحش. قال: فتواكلنا الكلام. ثم تكلم أحدنا فقال: يا رسول الله: أنت أبر الناس وأوصل الناس وقد بلغنا النكاح. فجئنا لتؤمّرنا على بعض هذه الصدقات. فنؤدي إليك كما يؤدي الناس ونصيب كما يصيبون. قال: فسكت طويلا حتى أردنا أن نكلمه. قال: وجعلت زينب تلمع علينا من واء الحجاب أن لاتكلماه .قال: ثم قال : "إن الصدقة لاتنبغي لآل محمد. إنما هي أوساخ الناس . أدعوا لي محمية (وكان على الخمس) ونوفل بن الحارث بن عبدالمطلب". قال: فجاءاه. فقال لمحميه " أنكح هذا الغلام ابنتك" (للفضل بن عباس) فأنكحه. وقال لنوفل بن الحارث  " أنكح هذا الغلام ابنتك" (لي) فأنكحني وقال لمحمية " أصدق عنهما من الخمس  كذا وكذا ". قال الزهري ولم يسمه لي.

 

[ش (فانتحاه ربيعة) معناه عرض له وقصده. (إلا نفاسة منك علينا) معناه حسدا منك لنا. (مانفسناه عليك) أي ماحسدناك على ذلك. (أخرج ماتصرران) هكذا هو في معظم الأصول ببلادنا. وهو الذي ذكره الهروي والمازري وغيرهما من أهل الضبط: تصرران  ومعناه تجمعانه في صدوركما من الكلام .و كل شيء جمعته فقد صررته. ووقع في بعض النسخ: تسرران، بالسين ، من السر. أي ماتقولانه لي سرا. (فتواكلنا الكلام) التواكل أن يكل كل واحد أمره إلى صاحبه. يعني أنّا أراد كل منا أن يبتدئ صاحبه بالكلام دونه.

(وقد بلغنا النكاح) أي الحلم كقوله تعالى: حتى إذا بلغوا النكاح. (تلمع) هو بضم التاء وإسكان اللام وكسر الميم. ويجوز فتح التاء والميم . يقال : ألمع ولمع، إذا أشار بثوبه أو بيده. (إنما هي أوساخ الناس) معنى أوساخ الناس أنها تطهير لأموالهم و أنفسهم. كما قال تعالى : خذ من أموالهم صدقة تطهرهم وتزكيهم بها، فهي كغسالة الأوساخ. (أصدق عنهما من الخمس) أي أد عن كل منهما صداق زوجته. يقال: أصدقها، إذا سميت لها صداق، وإذا أعطيتها صداقها. وقال تعالى: {وءاتوا النساء صدقاتهن نحلة}. قال النووي: يحتمل أن يريد من سهم ذوي القربى من الخمس لأنهما من ذوي القربى. وحتمل أن يريد من سهم النبي صلى الله عليه وسلم من الخمس. (قال الزهري: ولم يسمه لي) أ لم يبين لي عبدالله بن عبدالله بن نوفل مقدار الصداق الذى سماه لهما رسول الله عليه الصلاة والسلام].

 

{167}

Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubai rivayet etti. (Dediki): Bize Cüveyriye, Mâlik'den, o da Zühri'den naklen rivayet etti; Zührî'ye de Abdullah b. Abdullah b. Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib rivayet etmiş, ona da Abdülmuttalib b. Rabîate'bni Haris rivayet eylemiş; Demişki:

 

Rabîatü'bnu Haris ile Abbâs b. Abdilmuttalib bir yere gelerek:

 

  «Vallahi şu iki oğlanı  —bunu ben ile Fadl b. Abbâs için söylediler.—  Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e göndersek de, onunla konuşsalar. Kendilerini bu sadakalar üzerine me'mûr tâyin etse onlar da başka me'mûrların gördükleri vazifeyi eda etse ve onların aldığı maaştan bunlar da alsa (çok iyi olur.)» dediler.

 

Onlar, bu sözleri konuşurken Alîyyu'bnü Ebî Tâlib geldi ve yanlarında durdu. Mes'eleyi ona da söylediler, Alîyyu'bnü Ebî Tâlib:

 

  -Vazgeçin! Vallahi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmaz.» dedi. Rabîatü'bnü Haris hemen itiraz ederek:

 

  -Vallahi sen, bunu ancak bize hasedinden dolayı yapıyorsun.

 

Vallahi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in dâmâdlığına nail oldun da biz yine sana hased etmedik.» dedi. Alî:

 

  «(Pek Ala) onları gönderin!» dedi.

 

Gönderilen gençler gittiler, Alî de biraz uzandı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğleyi kılınca ondan önce odasına giderek orada bekledik; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geldi ve bizim kulaklarımızı çektikten sonra:

 

  «Gönlünüzde olanları çıkarın bakalım;» buyurdu. Sonra içeri girdi, biz de yanına girdik. O gün kendisi Zeyneb binti Cahş'ın yanında bulunuyordu. Biz sözü birbirimize havale ettik sonra birimiz konuştu; Dediki:

 

  «Ya Resûlallah! Sen insanların en iyisi ve en yardım severisin. Biz artık buluğ çağına ermiş bulunuyoruz. Şu sadaka işlerinin, bâzısına bizi me'mûr tâyin etmen için geldik. (Edersen) biz de sair me'murlar gibi vazifemizi ifâ eder, onlar gibi maaş alırız.»

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uzun bir sükûta daldı hattâ kendisiyle konuşmak istedik. Zeyneb bize perdenin arkasından:

 

  «Ona söz etmeyin.» diye işaret etmeye başladı. Sonra Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:

 

  «Şüphesiz ki sadaka Âl-i Muhammed'e lâyık değildir. O, ancak insanların kirleridir. Siz, bana Mahmîye ile Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib'i çağırın!»

 

Mahmîye ganimetlerin beşte biri üzerine me'mûrdu. Bunlar (çağrılıp) geldiler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mahmîye'ye:

 

  «Bu gence kızını ver!» diyerek Fadl b. Abbâs'ı gösterdi. Mahmîye de kızını ona nikahladı. Nevfel b, Hâris'e dahî:

 

  «Şu gence kızını ver.» buyurarak bana işaret etti; o da kızını bana nikahladı. Mahmîye'ye:

 

  «Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar mehir ver.» buyurdular.

 

Zührî: «Abdullah, bana mehîrin miktarını söylemedi.» demiştir.

 

 

167 - (1072) حدثنا هارون بن معروف. حدثنا ابن وهب. أخبرني  يونس بن يزيد عن ابن شهاب، عن عبدالله بن الحارث بن نوفل الهاشمي ؛ أن عبدالمطلب بن ربيعة بن الحارث بن عبدالمطلب أخبره ؛ أن أباه ربيعة بن الحارث بن عبدالمطلب والعباس بن عبدالمطلب، قالا لعبدالمطلب بن ربيعة و للفضل بن عباس: ائتيا رسول الله صلى الله عليه وسلم. وساق الحديث بنحو حديث مالك . وقال فيه: فألقى علي رداءه ثم اضطجع عليه . وقال : أنا أبو حسن القرم. والله ! لا أريم مكاني حتى يرجع إليكما ابناكما، بحور مابعثتما به إلى رسول الله صلى الله عله وسلم. وقال في الحديث: ثم قال لنا

 "إن هذه الصدقات إنما هي أوساخ الناس. إنها لاتحل لمحمد ولا  لآل محمد". وقال: أيضا : ثم قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: " ادعوا لي محمة بن جزء" وهو رجل من بني أسد كان رسول الله صلى الله عليه وسلم استعمله على الأخماس.

 

[ش (أنا أبو حسن القرم) هو بتنوين حسن. وأما القرم، فبالراء، مرفوع. وهو السيد. وأصله فحل الإبل. قال الخطابى: معناه المقدم في المعرفة بالأمور والرأي، كالفحل. هذا أصح الأوجه في ضبطه. وهو المعروف في نسخ بلادنا. والثاني حكاه القاضي: أبو حسن القوم. بإضافة حسن إلى القوم. ومعناه عالم القوم وذو رأيهم. (لا أريم مكاني) أي لا أفارقه. (بحور) أي بجواب ذلك. قال الهروي في تفسيره: يقال كلمته فما رد على حورا ولا  حويرا، أي جوابا قال: ويجوز أن يكون معناه الخيبة. أي يرجعا بالخيبة. وأصل الحور الرجوع  إلى النقص . قال القاضي: هذا أشبه بسياق الحديث] .

 

{168}

Bize Hârün b. Ma'rûf rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dediki): Bana Yûnus b. Yezîd, ibni Şihâb'dan, o da Abdullah b. Haris b. Nevfel Hâşimi'den naklen haber verdi, ona da Abdülmuttalib b. Rabîate'bni Haris b. Abdilmuttalib haber vermiş ki, babası Rabîatübnu Haris b. Abdilmuttalib ile Abbâs b. Abdilmuttalib, Abdülmuttalib b. Rabîa ile Fadl b. Abbâs'a-

 

  «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gidin...» demişler. Râvî hadîsi Mâlik'in hadisi gibi rivayet etmiş, (yalnız) bu hadîsde: -Alî cübbesini yaydı, sonra üzerine yaslandı da şunu söyledi:

 

  Ben Arslan Ebü Hasen'im! Vallahi oğullarınız Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gönderdiğiniz mes'elenin cevâbını getirmedikçe yerimden ayrılmam, dedi.» ifâdesini söyledi.

 

Yine bu hadîste şunları söyledi:

 

-Sonra  Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

 

  Şüphesiz kî bu sadakalar ancak insanların kirleridir. Bunlar ne Muhammed'e helâl olur, ne de Âl-i Muhammed'e; buyurdular.»

 

Şunu da söyledi:

 

  -Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

 

  Bana Mahmîyetü'bnü Cez'i çağırın!» buyurdular. Mahmîye, Beni Esed kabilesinden bir zât idi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu ganimetlerin beşte biri üzerine me'mûr tâyin etmişti.»

 

 

 

 

İzah:

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Âl-i Muhammed'e lâyık değildir.» ifâdesi üzerine Nevevi şunları söylemiştir: «Bu cümle gerek çalışmak gerekse fakr-u zaruret vs. gibi sebeplerden biriyle olsun Al-i Resulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sadaka almanın haram olduğuna delildir. Ulemâmızca sahih olan vecih budur. Ulemâmızdan bâzıları Benî Hâşim iîe Beni Muttalib'in sadaka me'mûrluğu yaparak ücret almasını tecviz etmiş ve bunun bir icâre olduğunu söylemişse de, bu söz zayıf yahut bâtıldır. Hadis-i şerif onu sarahaten reddetmektedir.»

 

Bu bâbdaki,tafsilâtı önceki Hadisler de görmüştük.

 

«Sadaka ancak insanların kirleridir. cümlesi Benî Hâşim ile Benî Muttalib'e sadaka almanın niçin haram kılındığının illetini beyân etmektedir. Yâni sadaka almak kendilerini kirlerden tenzih ve ikram için haram kılınmıştır. Sadakanın «kir» diye tavsif buyurulması Müslümanların mallarını ve nefislerini temizlediği içindir. Nitekim Teâlâ Hazretleri dahî:

 

«Onların mallarından kendilerini temiz pâk etmek için sadaka al.» buyurmuştur. Binâenaleyh sadaka kir ve paslan yıkayıp gideren çamaşır suyu gibidir.

 

«Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar mehir var.» cümlesi ile ganimetlerin beşte birinden akrabaya ayrılan pay kastedilmiş olabilir. Çünkü Mahmîye ile Nevfer (Radiyallahu anh) akrabadan idiler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in payı murâd edilmiş olması da muhtemeldir.

 

Karm : Ulu ve efendi; mânâsına gelir. Esâs itibariyle devenin aygırı» demektir. Lisânımızda bu mânâ «arslan» kelimesiyle ifâde olunduğu için biz de tercümede bu kelimeyi kullandık. Kelimenin en doğru şekli bu olmakla beraber bâzı rivayetlerde «kavm» şeklinde zaptolunmuştur.